Pandemiyi dev bir yokuşa benzetiyorum. Neden mi?
Hayatımız doğal akışında ilerlerken ayağımıza takılan taşlar, yolda karşımıza çıkan küçük engeller olurdu, bazen de düşerdik. Hayat devam ettiği sürece de düşe kalka ilerlemeye çalışırdık.
11 Mart 2020'den bu yana neredeyse 1,5 yıldır hayat donma noktasına geldi. Kendimizi dev bir yokuşun başında bulduk. Öyle dev bir yokuş ki zamanı durduran, tüm pozitif ilerlemeleri yavaşlatan, sabrı zorlayan ve insanı bir hayli yoran bir yokuş.
Şu ana kadar 50 bine yakın insanımızı kaybettik. Dünya genelinde ise 4 milyona yakın kişi Covid- 19'dan hayatını kaybetti. Bu süreçte üniversite kampüsleri boş kaldı, okul çocukları eve kapandı, esnaf iflasın eşiğine geldi, toplum eğlencesini yitirdi. Tiyatro salonları, sinemalar, konserler seyircisiz kaldı. Kısıtlama günlerinde büyük kitleler ev hapsine maruz kaldı.
Evden çalışanlar bulaş ortamlarından uzak oldukları için şanslı gibi görünseler de özel hayatla iş yaşamının iç içe geçmesi ev yükünü arttırdı. Bir yandan bitmeyen bulaşıklar, pişmesi gereken yemekler, temizlenmesi gereken ev ortamı diğer yandan işe yetişme, işi tamamlama hızı derken evler zamanla yarış pistine dönüştü. Hele evde online eğitim gören okul çocuğunuz varsa bir diğer işiniz de "ev/ebeveyn öğretmenliği" oldu. Çocuğun bütün derslerini, ödevlerini takip etme, motive etme, derse oturtma, teknik aksaklıları giderme, eksiklerini saptama, geride kalmaması için mesai harcama sorumlu ebeveynlerin en büyük görevlerinden biriydi.
Bu süreçte en büyük sınavı devletler verdi. Sosyal devlet anlayışının önemi bizzat yaşanarak görüldü. Güçlü ekonomiler halkın yanında durarak bu zor günlerde ekonomik kayıpların yansımalarını hafifletebildiler. Ne yazık ki Türkiye şeffaf olmayan zayıflatılmış kamu ekonomisi ile puan kaybetti. İntiharlar, iflaslar, boşanmalar gözle görülür şekilde arttı.
Çoğumuz soluk almak, iletişimde olmak, hayatı kaçırmamak adına sosyal medyaya daha fazla vakit ayırmaya çalıştık. Pek çok kişiyi tanıdık. Parlayan isimler olduğu kadar puan kaybedenler de oldu. Ve yepyeni dijital platformlarla birlikte farklı alışkanlıklar edindik. İktidarın sopasına dönüşen ana akım medya popülerliğini önemli ölçüde kaybetti. Tencereler boşken %7 büyüdük masalları bu zor günlerde içi kan ağlayan kitlelere hiç de inandırıcı gelmedi.
Diğer yandan oturup düşünmek, hayatımızı sorgulamak, yapamadıklarımıza kafa yormak için yeterince vaktimiz oldu. Hobilerine vakit ayıranlar, yazlığı kışlığa çevirenler, dağ başında kulübe hayalini gerçekleştirenler, karavanı daimi eve çevirenler sayıcı hiç de az değil.
Olumsuz etkilerini bir kenara bırakırsak pandemi günleri yazınsal anlamda bana çok olumlu yansıdı. Yakın bir zaman önce bir blog açtım. Arada sırada da olsa kendim için birşeyler yazabilmek güzel bir duygu. Zaten hayatımın çoğu medyada yazı işleriyle geçti. Şimdilerde ise Covid’in dönüştürdüğü 10 değişim alanı ile ilgili bir kitap yazıyorum.
Prof Uğur Şahin'in 20 Mayıs 2021 tarihinde Bilim Kurulu toplantısına canlı bağlanarak Eylül 2021'e kadar 120 milyon doz aşı sözü vermesi yokuşun sonunu gösteren önemli bir tarih oldu. Aşıda yaş skalası 40'a kadar düştü. Ümidimiz Eylül ayına kadar 20 yaş üstünün aşılanması ve önemli bir mutasyona uğramadan bu virüsün bir an önce hayatımızdan çıkması. Önümüzdeki sonbaharın virüsün gidişatını ve sonunu göstermesi açısından önemli bir tarih olacağını düşünüyorum.
Prof Şengül Hablemioğlu'nun geçenlerde paylaştığı bir araştırma Covid sonrası normal günlere geçişin o kadar da kolay olmayacağını gösteriyor. Amerikan Psikoloji Derneği tarafından yapılan bir araştırma sonucuna göre yetişkinlerin % 49'u pandemi sona erdiğinde yüz yüze etkileşimlere geri dönmekten rahatsızlık duyacaklarını belirtmiş. Aşı olanlarda bu oranın % 48 olduğu saptanmış."Mağara sendromu" adı verilen durum iki şekilde görülüyormuş. Birincisi geçen yıl “yeni normal” dediğimiz duruma alışmış olanlar. Bu yeni yaşam biçimiyle birlikte gelen olumlu değişiklikler nedeniyle kamusal yaşama yeniden katılmakta istekli değillermiş. İkincisi ise aşıya rağmen hastalığa yakalanma korkusu taşıyanlar.
Pandemi bitse bile 10 farklı alanda hayatımıza kalıcı etkiler bırakacağına inanıyorum. Şu anda üzerinde çalıştığım kitap tam da bu konu üzerine. Bu yazı verimli geçirmek niyetindeyim.
En zor zamanlarda bile güneşimiz eksik olmasın. Ne demiş Tales: "Her şeyin yok olduğu anda bile, ümit vardır."
Gülten MERT